Son aşı haberleri umut getirirken, aynı zamanda ilaç endüstrisinin bozuk iş modelini de açığa çıkardı. Bu sistem görüldüğü gibi herkes için sağlık elde etmeye yönelik değil. Kamu fonları kullanılarak yüksek şirket kârları elde ediliyor; bu kamu fonlarıyla üretilen aşılardan başlıca zengin ülkeler yararlanırken, fakir ülkeler kaderine terk ediliyor.

Birçok Covid-19 aşı adayına, etkinlik duyurularına, yayılan umutlara rağmen, evrensel, ücretsiz bir “halk aşısı” vaadini yerine getirmek için hâlâ uzun bir yol var. Ulusal ve ticari çıkarlar sağlık adaleti ilkesini karanlıkta bırakıyor.

İngiltere bir Covid-19 aşısını ilk onaylayan ülke oldu. Pfizer ve Moderna’nın yeni mRNA aşılarının faz 3 sonuçları ve Sinovac’ın ölü virüs, Sputnik V’in vektör aşılarına ilişkin ön veriler cesaret verici. Haberler salgında sona yaklaşıldığı iyimserliğini körüklüyor. Gerçekte ise, ihtiyaç duyulan şeyi sunmanın başlangıcında bile değiliz: Eşit olarak dağıtılan ve ihtiyacı olan herkese ücretsiz olarak sunulan bir “halk aşısı”.

Aylar içerisinde işe yarayan aşıların üretilmesi muazzam bir başarıdır. Unutulmamalıdır ki bu atılım, onlarca yıllık araştırma ve geliştirmeye yapılan devasa kamu yatırımının sonucudur. Pandemi ile bu destek daha da belirgin hale geldi. BioNTech, Alman hükümetinden 445 milyon dolar, Moderna ABD kurumlarından 1 milyar dolar, AstraZeneca-Oxford aşısı, İngiliz hükümetinden 1.3 milyar dolar kamu fonu aldı. Çinli firma Sinovac’ın da 15 milyon dolar fon kullandığı bildiriliyor.

Ancak teknolojik gelişmelerin “Herkes için sağlık”’a çevrilmesi, yaratılan yeniliklerin özel kâra değil, kamu yararına yönetilmesiyle mümkün olabilir. Bu, özellikle pandemi bağlamında bir aşının geliştirilmesi, üretilmesi ve dağıtılması söz konusu olduğunda geçerlidir. Tek başına hareket eden hiçbir ülke bu krizi çözemez. Bu nedenle evrensel ve ücretsiz olarak elde edilebilen aşılara ihtiyacımız var. Mevcut sistem, yüksek gelirli ülkelerin çıkarlarını diğerlerine önceliklendiriyor ve kamu sağlığından kâr sağlıyor.

Bir halk aşısına doğru atılacak ilk adım, klinik araştırma sonuçlarının tam olarak şeffaf hale getirilmesidir. Bu da ancak güvenlik ve etkililiğin bağımsız ve zamanında değerlendirilmesiyle olur. Örneğin Oxford aşısının tasarımında yapılan hatalar sonradan ve parça parça ortaya çıktı. Bu da şeffaflığın önemini gösteriyor. Kurumsal basın bültenleri yoluyla yetersiz, ön verilerin yayınlanması, halk sağlığı için değil, finansal piyasalar içindir. Bu uygulama kötü bir emsal teşkil ediyor. Şirket hisse fiyatları yükselirken, sağlık çalışanları ve halk ikinci planda kalıyor.

Ek olarak, aşı adayları hakkındaki kritik sorular cevapsız kalıyor. Zengin ülkelerdeki politik ve ekonomik baskı sonucu ilaç firmaları, aşılarını bitiş çizgisine koşturdu. Aşının enfeksiyonu önleyip önlemediği veya sadece hastalığa karşı koruma sağlayıp sağlamadığı gibi soruları ele almak yerine, faz 3 klinik denemelerini mümkün olan en hızlı pozitif okumayı sağlayacak şekilde tasarladılar. Sonuçta korumanın ne kadar süreceği, belirli bir aşının gençlerde ve yaşlılarda veya kronik hastalıkları olan kişilerde eşit derecede işe yarayıp yaramadığı, hatta ideal doz bile belirsizdir. Ancak yaygın aşılamanın başlamasından sonra bu bilgilere sahip olabileceğiz.

Dahası, gelişmiş ülkelerin çıkarları baskın faktör olmaya devam ediyor. Örneğin, yüksek gelirli ülkeler, ilk yıl içinde satışa sunulacak olan Pfizer ve Moderna aşı dozlarının yüzde 80’ine yakınını zaten satın almış durumdalar. Başka deyişle, yüksek gelirli ülkeler, nüfuslarını birkaç kez kapsayacak kadar ön sipariş verdiler ve dünyanın geri kalanına (en risk altındakiler dahil), çok az aşı bıraktılar.

Aşı yarışının esas olarak Batı pazarlarına odaklanması başka sorunlar da doğuruyor. Pfizer aşısı, Antarktika’daki kış mevsiminden daha soğuk olan -70º C’de tutulmalıdır. Bu aşının dağıtılması, özellikle düşük ve orta gelirli ülkeler için çok zor lojistik sorun ve yüksek maliyet anlamına geliyor. Tabii ki Sinovac, Sputnik ve Oxford aşısı gibi diğer adaylar daha yüksek sıcaklıklarda korunabilir. Ancak daha sonuçları bile belli olmadan, nispeten ucuz ve lojistiği daha kolay aşılar hakkında yoğun bir karalama kampanyası başlatıldı. Türkiye’nin Sinovac ile anlaşmasının açıklanmasından sonra sosyal medyada Çin ve aşı karşıtlığı el ele verdi. Büyük ilaç sanayi sahip olduğu mali imkânlar ve medya desteği sayesinde bu tür bir karalama kampanyasını kolaylıkla sahneye sürebilir.

Paranın en yüksek değer olduğu bir araştırma geliştirme modelinde yaşıyoruz. Aşırı finansallaşmış bu modelde çıkarlar başarıyla gizleniyor. Pfizer, hissedar değerini maksimize etme modeline bağlı kalırken, AstraZeneca en azından “salgın sırasında” aşısından kâr etmeme sözü verdi. Ancak bütün bu buluşların temelini oluşturan kamu yatırımlarına rağmen, süreç bulanık kalacak ve AstraZeneca’nın aslında kârdan ziyade halk sağlığını mı düşündüğünü veya aşısını maliyetine sunup sunmadığını tartışıyor olacağız.

Öte yandan “halk aşısı” fikri gibi yeni kavramlar doğuyor. Covid-19 krizi, önümüzdeki yıllarda geliştirme ve üretime yönelik halk sağlığı odaklı bir yaklaşımın mümkün olup olmayacağının mükemmel bir testidir. Son aşı haberleri umut getirirken, aynı zamanda ilaç endüstrisinin bozuk iş modelini de açığa çıkardı. Bu sistem görüldüğü gibi herkes için sağlık elde etmeye yönelik değil. Kamu fonları kullanılarak yüksek şirket kârları elde ediliyor; bu kamu fonlarıyla üretilen aşılardan başlıca zengin ülkeler yararlanırken, fakir ülkeler kaderine terk ediliyor. Bu küresel kriz de, şüphesiz ki bir aşamada kontrol altına alınacak. Ancak, bu meseleleri ele almanın çok daha iyi ve insancıl bir yolu var: Bütün dünyada güçlü ulusal halk sağlığı kurumları oluşturulmalı ve bunlar küresel ölçekte işbirliğine gitmeliler. Bir sonraki pandemi gelmeden önce, aşıları dünyanın ortak sağlık paydası olarak kabul etmeli ve araştırma-geliştirme sistemini kamu yararına yönetilen kamu-özel ortaklıklarına doğru yeniden yönlendirmeliyiz.

Ancak o gün gelmeden önce, büyük ilaç firmaların yaygın biçimde katkıda bulunabileceklerini de göz önüne alarak yürüyen kara propagandayı elinizin tersiyle itin ve ilk fırsatta aşılanın.