Amerika’da tüketilen gıdaların yarıdan fazlası aşırı işlenmiş besinlerden oluşmakta. Son araştırmalar bu besinlerin kalp ve beyin hastalığı riskini ve dolayısıyla ölüm riskini arttırdığını gösteriyor. İşlenmiş gıdalar şekerden zengin, liften fakirdir. Yüksek şeker lezzet, düşük lif raf ömrünü uzatmak içindir.

İşlenmiş gıdalarla beslendiğinizde şekerler (glikoz, früktoz, sükroz, sindirilmiş nişasta) bağırsak sisteminin ilk bölümünden hızla emilerek doğrudan karaciğere ulaşır. Karaciğer metabolize edebileceğinden fazla yüklenir. Bu durumda enerji fazlasını yağa dönüştürmekten başka seçeneği yoktur. Karaciğerin enerjiyi yağa dönüştürmesi hastalıkların başlangıcıdır. Tip 2 diyabet, kalp hastalığı, yağlı karaciğer hastalığı, polikistik over, kanser gibi kronik metabolik hastalıklar böyle başlar.

İçerikteki lifin az olması, bağırsak sistemini alt üst eder. Bağırsak mikrobiyomunu değiştirir. Bağırsak çalışması için lif şarttır. Sağlıklı gıda hem karaciğeri hem de bağırsak sistemini korumaktadır.

1950 sonrası işlenmiş gıdalar süpermarketleri işgal etmiştir. Evde pişirme alışkanlığının azalması ile alımı kolay, pişirmesi kolay (mikrodalga) veya hiç pişirme gerektirmeyen besinler satılmaya başlanmıştır. Lif içeriğinin azaltılması bu gıdaların saklanma süresini neredeyse sonsuza getirmiştir. Çeşitli vergi desteklerinden yararlanan besin endüstrisine bu gıdaları aşırı ucuza mal etme imkânı vermiştir. Ucuzluk ve lezzet sağlıksız besinlerin yangın gibi yayılmasına yol açmıştır.

İşlenmiş gıdalar yasa gereği etiketlenir. Bu etiketlerde eklenmiş şeker veya düşük lif içeriği (<5 gr) görüyorsanız, bu besin aşırı işlenmiş demektir.

İşlenmiş gıdadan korunmanın yolu kendi yemeğini pişirmektir. Yemek pişirmek sanıldığı kadar zaman alıcı değildir. Restorana gidip, sipariş vermek, beklemek ve dönüş zamanları hesaba katılırsa daha kısa zaman alır. Toplumun ve özellikle gençlerin pişirme konusunda eğitilmeleri şarttır.